Yaz gecesi, Bursa’nın dar sokaklarında bir esinti gibi süzülüyordu, ama bu kez esinti, Ece’nin teninde ateşli bir fısıltı gibi dolaşıyordu. Denizden gelen tuzlu koku, boynunun kıvrımında birikmiş, teriyle karışarak onu daha da baştan çıkarıcı kılıyordu. Balkonda, ince dantelli bir elbise giymiş, askıları omuzlarından kaymış halde duruyordu. Saçları, rüzgara bırakılmış, sırtını ürperten bir okşayış gibi savruluyordu. Karşısındaki apartmanın penceresinden, o adamı her gece görüyordu – Karanlıkta bir siluet, sigara dumanıyla dans eden, kaslı kolları gömleğin altında belirginleşen bir gölge.
Bu gece farklıydı. Gözleri, penceresinin ötesine uzandı, kalbi göğsünde vahşi bir ritimle atıyordu. Adam, balkona çıkmış, elinde bir kadeh şarapla duruyordu; dudakları kadehe değdiğinde, Ece’nin zihninde o dudakların kendi teninde gezindiğini hayal etti. Bakışları kesişti; bir an için zaman durdu, hava elektrikle yüklendi. Ece’nin kalbi, göğsünde bir kelebek değil, bir fırtına gibi çırpındı. Parmakları, elbisesinin eteğini sıktı, iç çamaşırının nemli dokusunu hissetti, teni alev alev yanıyordu. “Gel,” diye fısıldadı rüzgar, sanki onun yerine, ama Ece’nin dudaklarından da döküldü o kelime, sessiz bir yalvarış gibi.
Adam, tereddüt etmedi. Birkaç adımda sokağı aştı, kapıyı çaldı. Ece, kapıyı açtığında, gözleri adamınkilerde kayboldu – koyu, aç bir bakış, onu yutmak ister gibi. “Adın ne?” diye sordu, sesi titrek bir fısıltı, ama bedeni zaten cevap veriyordu: Göğüsleri kabarmış, meme uçları dantelin altında sertleşmiş, bacak arasında sıcak bir nabız atıyordu. “Önemli değil,” dedi adam, eliyle saçlarını okşayarak, parmakları ensesinden aşağı kayarak omuzlarına indi. Dudakları, Ece’nin boynuna değdi – sıcak, nemli bir dokunuş, dilinin ucuyla tuzlu tenini tattı, bir ısırıkla iz bıraktı. Ece’nin nefesi hızlandı, bir inilti kaçtı dudaklarından, elleri adamın gömleğine uzandı, düğmeleri aceleyle çözdü. Göğsü çıplaklaştı önünde: Kaslı, terli, kalp atışları altında titreşen bir heykel.
Odadaki loş ışık, tenlerini yaladı, mum alevi gibi dans ederek gölgeleri uzattı. Adamın parmakları, Ece’nin sırtında gezindi, elbisenin askılarını usulca indirdi, kumaş yere kaydı. Göğüsleri özgür kaldı, ağırlaşmış, uçları havada dikilmiş, adamın nefesiyle karşılaşınca Ece’nin sırtı yay gibi gerildi. Adam eğildi, bir meme ucunu dudaklarının arasına aldı, emerek, dişlerini hafifçe değdirerek; Ece’nin eli saçlarına dolandı, “Ahh…” diye inledi, kalçaları istemsizce kıvrandı. Diğer eli, adamın beline indi, pantolonunun kemerini açtı, fermuarı indirirken sertliğini hissetti – kalın, nabız gibi atan, avucunda büyüyor gibi. “Seni istiyorum,” diye fısıldadı Ece, sesi boğuk, arzudan çatallı.
Adam, onu kucağına aldı, bacaklarını beline doladı Ece’nin; yatak, onları yuttu, çarşaflar altında debelenen bedenler. Adamın elleri kalçalarını sıktı, parmakları eteğe gömüldü, iç çamaşırını kenara çekti – ıslak, hazır, onu davet eden bir sıcaklık. Ece’nin parmakları adamın sırtını tırnakladı, izler bıraktı, “İçime gir,” diye yalvardı, bacaklarını daha da açarak. Adam, yavaşça, santim santim girdi – dolgun, derin, Ece’nin içini dolduran bir baskı, duvarlarını gererek. Ece haykırdı, zevkin keskin acısıyla karışan bir ses, kalçalarını kaldırarak onu daha derine aldı. Ritmik bir dans başladı: Adamın kalçaları ileri geri, her vuruşta Ece’nin göğüsleri sallandı, ter damlaları tenlerinde kayboldu, nefesleri karıştı – inlemeler, ıslak sesler, yatak gıcırtısı.
Adamın eli, Ece’nin klitorisine indi, dairesel hareketlerle ovuşturarak; Ece’nin bedeni sarsıldı, bir dalga gibi kabardı, “Daha hızlı,” diye emretti, tırnaklarını sırtına gömerek. Adam hızlandı, derin vuruşlarla, her seferinde en dipte kalarak; Ece’nin içindeki baskı büyüdü, kasları sıkıştı, zevkin doruğuna yaklaştı. “Geliyorum,” diye inledi, sırtını yay gibi gererek, bacakları titreyerek, dalgalar halinde boşaldı – sıcak, sıvı bir patlama, adamın içinde daralarak. Adam da peşinden geldi, derin bir iniltiyle, sıcaklığını Ece’nin içine akıtarak, bedenleri yapış yapış terle birleşti.
Sonra, sessizlik. Sadece kalplerin atışı, nefeslerin yavaşlaması ve rüzgarın fısıltısı. Adam, Ece’nin saçlarını okşadı, dudaklarını alnına bastırdı. Gece, sırlarını sakladı, ama Ece biliyordu: Bu, sadece başlangıçtı. Sabah, belki daha fazlası için uyanacaktı.